Neden Sıklıkla Eksiklik ve Kıtlık Hissiyle Yaşıyoruz?
Bolluğu Nasıl Anlamalıyız?

Daha fazlasını istemek doğaldır.
Ama neyin yeterli olduğunu bilmediğinde, hiçbir şey yetmez.
Birçoğumuz farkında olmadan, sahip olmadıklarımıza odaklanan bir bilinçle yaşıyoruz. Daha fazla para, daha çok güven ya da daha derin ilişkiler gibi... Bu bakış açısı, kendimizi yetersiz, güvensiz ve dışa bağımlı hissetmemize neden oluyor. İçimizde sürekli “Eğer bunlara sahip olsaydım, mutlu olurdum” diyen bir ses var.
Ancak bu zihinsel koşullanma, bizi olduğumuz yerden uzaklaştıran bir arayışa sürüklüyor. Bu arayış çoğu zaman egonun yönettiği bir döngüye dönüşüyor; düşüncelerimizi, tepkilerimizi ve seçimlerimizi dışsal eksikliklere göre şekillendiren bir iç dünya yaratıyor.
Oysa gerçek zenginlik, dışarıda aradığımız koşullarda değil, içimizde uyandırdığımız huzur, kabulleniş ve tatmin duygusunda saklı. İşte bu içsel deneyimler, evrenin sınırsız olasılıklarına açılan gerçek kapıyı aralıyor.
Sevgiyle,
Başak



Bu Döngüden Nasıl Çıkabiliriz?
Zihnimiz çoğunlukla “Bir şey bende yoksa eksiktir; eksikse tamamlamam gerekir” şeklinde çalışır. Bu döngü sürdükçe, bolluğu hep dışarıda ararız. Oysa gerçek değişim, dışarıdaki eksikliği bırakıp “zaten var” bilincine uyandığımız anda başlar.
Bu farkındalıkla birlikte enerji değişir, zaman kırılır, ihtimaller yer değiştirir. Bolluk ve bereket, dışsal bir durum değil; içinde bulunduğun, yeniden hatırlanan bir varoluş bilgisidir. Bu bilgi aktif hale geldiğinde, istemek zorunda kalmazsın; zaten olan sana gelir.
Günlük farkındalığın derinleştikçe, zihin seni geçmişin tanıdık duygularına, korkulara ve sınırlamalara çekemez. Eksiklik hissi, yetersizlik, öfke, kaygı, kıyaslama ve suçluluk gibi duygular artık seni yönetemez.
Böylece kendini tahmin edilebilir bir geçmişten çıkarır, sürprizlerle dolu ve bilinmeyen ihtimallere açık bir geleceğe taşırsın. Ve o kapı, sen hazır olduğunda kendiliğinden açılır.
Sevgiyle,
Başak